Alaçatı - Asma Yaprağı
Alaçatı’ya son
gidişimin üzerinden seneler geçti. 23 Nisan'da bir çılgınlık yapıp soluğu orada aldık. Cam içinde serili kenarları oyalı bir dantel
gibi gözü değenlerin içinin gittiği sokaklarını özlemiştim en çok.
Sezonsuzluğun verdiği güzellikte tenha, ıssız duran sokaklarını. Rüzgarını özlemiştim sonra, deli deli esen
insanın saçını başını dağıtan rüzgarını. Ege’nin insanlarını. Müthiş tatlarını.
Bu gidişimizde Asma Yaprağı isimli Ege mutfağı sunan, denizin mavisini
gökyüzünün beyazlığını içinize işleyen bir restoranda bıraktık ruhumuzun bir
parçasını.
Akşam düşerken
beyaz çakıl taşlarının yavaş yavaş solmasını, ağaçlara asılı fenerleri,
rengarenk kap kacakları, adeta fosforlu parlayan karanfillerini sevdik. Mutfağa gidip de
yemekleri tek tek seçmeyi, o yemeklerin leziz görünümü karşısında iştahla
beklerken cam tabaklar içinde müthiş sunumunu, loşlukta ateş böceği gibi
parlayan mum alevlerini, her lokmada bitmesin istediğiniz tatları sevdik.
Bazı mekanlar
vardır oradayken hayatın “pause” tuşuna basılır, zaman durur. Yaşanan her
dakika boşlukta asılı, sonsuza kazılı gibidir. Asma Yaprağı’nda geçirdiğimiz
son gecemiz de bizim için böyleydi. Gözümüz, ruhumuz, karnımız böylesine
lezzetli tatlarla doymamıştı uzun süredir.
Fonda Birsen
Tezer’in kadife sesi, bir ev sıcaklığında abajurlarla döşenmiş bahçede oturdukça oturasımız geldi.
Lezzetlerine
gelince, mutlaka tatmanız gereken şeyler Kuzu Tandır, ızgara kabah ve pazı
kavurma. Bunun yanında kabak çiçeği dolması, ısırgan salatası, bulgurlu ılık
sarma, Frik salatası, bebek enginarlı buğday salatası ve mantısı da muazzam.
Ancak ilk saydıklarımı midemizin yarılması pahasına ikinci tura geçtiğimiz
tatlar :)
Önce sizi
mutfağa alalım. Bizim gibi tüm gün iştahınızı akşam yemeğine sakladıysanız
mutfağa adımınızı atar atmaz gözünüzün dönmesi kaçınılmaz.
En çok da
mutfakta duvarlara asılmış çiçekli tabalar, ahşap mavi raf ve tel dolaba
bayıldım. Ege renklerinde, sıcacık, ev gibi bir ortam yaratılmış.
Mezelerimiz cam
tabaklarla geliyor soframıza. Yemeden önce bir süre izleyesi geliyor insanın.
Ancak öyle güzel görünüyor ve kokuyor ki fotoğraf bile zor çekiyorum :)
Ara sıcak olarak
mantımız geliyor. Yoğurdu sarımsaklı olsa tam puan alırdı ama haksızlık edemem,
hamurun sertliği tadı enfesti.
İşte ikinci tura hiç
duraksamadan geçtiğimiz pazı kavurma ve zeytinyağda kızarmış kabak. Kabak nasıl
bu kadar lezzetli olur derseniz, karamelize soğanla pişirilip üstüne süzme
yoğurt ve acılı yağ ile derim size sevgili okuyanlar! :)
İnsan tıka basa
doyduktan sonra birer çatal alalım yeter dediği bir yemeğe nasıl saldırabilir?
Asma Yaprağı’nın kuzu tandırı insanda bu etkiyi yaratıyor işte. Tok insana
yemek beğendirmek zordur bilirsiniz, ya karnımız açken karşımıza gelse ne
yapardık diye düşünmeden edemedik? :)
Asma Yaprağı
zeytinyağı, sarımsak ve soğanı o kadar ince bir dengede kullanıyor ki, yerken
sizi asla rahatsız etmiyor ama müthiş de bir lezzet katıyor.
Son gecemizin
burukluğunu, zihnimizde uzun süre kalacak mavi beyaz, biraz da fuşya
hatıralarla değiştirdi Asma Yaprağı. Alaçatı deyince taş sokakları kadar bu
şirin, içten Ege Mutfağı da yer etti içimizde. Yolunuz düşerse demeyeceğim,
mümkün olabiliyorsa günü birlik gelseniz dahi yolunuzu düşürün bu sevimli
mekana.. Zira bu yazıyı okuyup da giden olur ise, bir çatal da benim için alsın
o tandırdan! :p