Yeni Yıl Yazısı...
2010 yılını geride bırakırken ne çok şey yaşanmış diyorum kendi kendime. Yaşananları düşününce daha çok zaman geçmiş olmalı bir sene çok az diye düşünüyorum, sonra geçen sene yılbaşını kutlayışımızı anımsıyorum, daha dün gibi. Büyümek böyle bir şey olmalı diyorum içimden, küçükken zaman hiç geçmezdi şimdi ise uçurtmanın kuyruğunda…
Sekoya ağacının gövdesi gibi her yıl, yaşanmışlıktan gelen bilmeyi bir halka daha genişletiyor. Her halka bir öncekini içine alıyor. Bildiklerimin üzerine ekleye ekleye değer yargılarımı şekillendiriyorum. Hayatı daha çok seviyorum. İyi, kötü, doğru, yanlış sınırlarını yıkıyorum içimde, büyük resme bakınca yaşanan her olayın bizi daha sevgi dolu, daha bilge insanlar yapabilmek için başımıza geldiğine inanıyorum. Dahası, her insanın bir rengi olduğuna ve herkesin bir bütün olarak, bir arada yaşamdaki güzelliği yarattığına inanıyorum. Aynı bütünün parçaları olarak bakınca insanlara daha çok sevgi duyuyorum. Daha çok sevgi ışığında ise olayları bambaşka görüyorum…
Hayat dersi verecek kadar büyümesem de zihnimin eleğinden geçenlerden söyleyebileceğim birkaç şey var… Neye dair büyük konuşursanız, asla ve kat’a derseniz, hayat size söylediklerinizi bir şekilde yediriyor. İnsanları yargılarsanız, kendinizi yargıladığınız kişinin konumda ve hatta daha kötüsünde buluyorsunuz. Yaptığınız herhangi bir şey için kendinizi yargılarsanız, suçlama duygusu altında çıkış yolunu bulamazsınız. Büyük bir ihtimalle aynı durum bir daha başınıza gelse daha farklı tepki veremezsiniz. Kendinizi suçlamayı bıraktığınız noktada olaya bir adım dışarıdan bakarak hayatın size anlatmak istediğini daha net görebilirsiniz.
2010 yılı benim için dolu dolu, hayat dolu geçti. Dönüp baktığımda yaşamın bana sunduğu her şey için şükran duyuyorum. Yeni bir yılı daha iyi ya da daha kusursuz değil, daha olgun ve daha bütün karşılıyorum. Kısacası hayatla ve insanlarla daha bir hissediyorum kendimi 2011’e girerken…
Farklı alıntılar geliyor aklıma; Nazım Hikmet’in yıllarca hapis yattıktan sonra Piraye'ye mektubunda “Aslolan hayattır” deyişi geliyor, Frida’nın çektiği tüm acılara rağmen ölmeden önce resmettiği kıpkırmızı, sulu karpuz diliminin altına yazdığı “Hayat güzeldir” geliyor. Sonra Gandhi’nin “Sevginin olduğu yerde hayat vardır” deyişini anımsıyorum.