Midnight in Paris (Paris'te Gece Yarısı)



Midnight in Paris’i vizyona ilk girdiği andan beri merak ediyordum. Sonunda gidebilmenin ve Woody Allen’ın beni hayalkırıklığına uğratmamasının mutluluğu ile film hakkındaki görüşlerimi yazmaya karar verdim. Öncelikle Woody Allen daha film başlamadan beni bir kez daha  zekasına ve düşünüş şekline hayran bıraktırdı. Midnight in Paris, Allen’ın gelmiş geçmiş en hit filmlerinden birisi olarak şimdiden yerini aldı. Nasıl mı? Filmin güzel olmasının dışında, koyduğu ismin onu listelerde nasıl yükselişe geçireceğini ön gören Allen'ın zekası sayesinde :) Normalde Woody Allen filmleri bu kadar tıklım tıklım olmaz, 4. Hafta olmasına rağmen salonda yer yoktu, insanımız “Ayhhh Paris’te geceyarısı ne romantiiik” deyip koşarak bilet almış ancak Woody Allen filmi ile ilk kez karşılaşanlar filmin sonunda “Bu neydi şimdi?” ifadesi ile koltuklarından kalkıyorlardı. Eğer Woody Allen’in hafif nevrotik, esprili, ilişkileri irdeleyen, sarkastik tarzını tanımıyorsanız ya da sevmiyorsanız filmin Hollywoodvari adına kanarak gitmeyin, yoksa siz de suratınızı asıp oturabilirsiniz ;) ilk duyuşta size vaad edilen romantik bir komedi değil bu film. Çok daha nitelikli, sanatsal ve kara mizahi bir anlayışa sahip.


Gelelim filmimize, başarılı bir Hollywood senaristi Gil (Owen Wilson) sosyetik bir ailenin kızı nişanlısı Inez’in (Rachel McAdams) babasının iş ortaklığı sebebiyle hep birlikte Paris’e giderler. Burada Inez’in bir arkadaşı olan Paul (Michael Sheen) ile karşılaşırlar. Her ne kadar Gil istemese de Inez’in ısrarı ile tüm Paris’i Paul ve kız arkadaşı ile birlikte gezerler. Sanat hakkında sözde çok bilgili olan Paul her eser hakkında gereğinden fazla bir güven ve bilmişlik ile sürekli konuşmakta bu Inez’i kendisine hayran bıraktırsa da yazmakta olduğu edebi kitap üzerine odaklanmak isteyen Gil’i iyice sıkmaktadır. Woody Allen, aslında burada Paul’un sözde entellektüel, ama aslında sanatçıları içinde bulundukları dönemin şartlarından ayrı olarak sadece bireysel değerlendirmesinin cahilliği ve yüzeyselliği ile dalga geçmektedir.


Paul ve nişanlısının ona hayranlığından sıkılan aslında ülkesine geri dönmeyip Paris'te kalmak isteyen Gil, elleri ceplerinde sokaklarda yalnız başına dolaşmaya karar verir.  Paris’in büyüleyici sokaklarında gezerken 1920’lerde yaşamanın ne kadar harika olacağını ve yanlış zamana ait olduğu hissine kapılmaktadır. Bir gece saatler 24.00’ü vurduğunda, Gil ara sokakların birisinde oturduğu taş merdivenlerden, geçen klasik bir araba tarafından davet edilerek kalkar. Şaşkın ama meraklı bir şekilde içine girdiği araba dünya onu ‘20’lere götürmüştür. Rüya gibi bir geceye adım atan Gil, dönemin en ünlü sanatçıları ile tanışır, Cole Porter'ı canlı dinler.






Fitzgerald, Hemingway, Dali, Fennel, Picasso, Gertrude Stein gibi isimlerle karşılaşma anında yaşadığı şaşkınlığı o kadar başarılı bir şekilde yansıtmış ki Owen Wilson, izlerken adeta siz de o dünyaya çekildiğinizi , hissediyorsunuz. Ayrıca Gil'in tipik Woody Allenvari düşünüş, davranış ve tepkileri kendisi artık filmlerinde oynamasa da Allen'ı da filmde görmüş kadar olmamızı sağladı.


Hemingway’in dobra, dürüst karakteri, Gil ona kitabını eleştirmesi için vermeyi teklif ettiğindeki cevabı ile apaçık ortaya çıkıyordu. Gil’in kitabını okumadan ondan nefret ettiğini söyleyen Hemingway'in yazarlara has cevabı hatırlanmaya değerdi: “Kitabın kötü ise ondan nefret edeceğim, iyi ise bir yazar olduğum için kıskanıp yine nefret edeceğim, dolayısıyla ondan baştan nefret ediyorum” cümlesi ile tüm salonu kahkahalara boğacak ince bir zeka ve espri anlayışına sahip replikler yazan Woody Allen’ı bir kez daha tebrik ediyorum :)


Ayrıca, Dali rolündeki Adrien Brody’nin kısa ama filme damgasını vuran sahnesindeki oyunculuğuna hayran kaldım. 5 dakikalık performansı ile Oscar’a aday olabilecek sanatçı filme bambaşka bir renk katmıştı.


Hikayemize dönecek olursak, Gil her gece saatler geceyarısını vurduğunda artık merdivenlerde beklemektedir. Picasso’nun metresi olan Adriana (Marion Cotillard) ile yakınlaşan ve hatta Gil’e nişanlısına aslında aşık olmadığını gösteren öldürücü cazibeye sahip bu kadın da kendi döneminden öncesine büyük bir hayranlık duymaktadır.


Gil, Adriana ile kendisi için altın çağ olan 1920’lerde el ele gezinirken bulundukları dönemden de eski zamana ait bir at arabası durur önlerinde. Hemen içerisine atlayan çift kendilerini 1800’lerin sonunda bulur. Adriana’nın özlem ve hayranlık duyduğu, mutluluğu atfettiği dönem 1800’lerin sonu Belle Époque dönemidir. Paul Gaugin ve Moulin Rouge dönemine kavuşan Adriana hiç olmadığı kadar mutludur. Girdikleri sanatçı kahvesinde Gaugin’le tanışırlar ve o da “Ahh eski zamanlar..” şeklinde konuşmaya başlayınca Gil içinde bulunduğu geçmişe özlemin aslında bir yanılsama olduğunu, her dönemde yaşayan insanların daha da eskiye, nostaljiye özlem duyduklarını görür. Bundan 90 yıl önce yaşayanlar da, 190 yıl önce yaşayanlar da hep kendilerinden bir önceki dönemin huzurlu ve mutlu olunabilecek zamanlar olduğuna inanmaktadırlar. Aslında bu içsel mutsuzluğun sebebini içinde bulunulan döneme yüklemek ve özlem duyulan mutluluğu da geçmişe atfetmektir. Bu ayma sonucunda kendi hayatının belle epoque’inin “şimdiki an” olduğunun farkına varan Gil, Adriana’yı orada bırakarak günümüze döner. Özlem duyulan geçmiş zaman aslında o kadar da  “kusursuz” değildir. Her dönemin kendisine göre farklı koşulları vardır sadece.


İçinde bulunduğumuz koşullardan sıkılınca hepimizin zaman zaman yaşadığı bu yanılsamanın aslında bir düş olduğunu göstermekten de öte yaşatan Woody Allen’ın Midnight in Paris’ini sevmekle kalmadım, bayıldım. Hala gitmeyen varsa, izledikten sonra sabun köpüğü gibi eriyen romantik komedilerin aksine zihinde hoş bir düşünsel izlenim bırakan bu filmi kaçırmamalarını tavsiye ediyorum…

CONVERSATION

35 comments:

  1. seviyorum bu tarz filmleri ekliyorum canım izlenicek filmler arasına tesekkürler öneri için ♥

    YanıtlaSil
  2. Filmi izlemiş olmama rağmen bütün yazıyı hikayeyi hiç bilmiyormuş gibi okudum:) Her sonbahar böyle başarılı filmler çıkmıyor insanın karşısına, henüz izlememiş olanlar koşarak en yakın sinemaya gitsen bence!

    YanıtlaSil
  3. Bu filmi çok merak ediyorum, çok güzel açıklamışsınız filmi teşekkürler.

    YanıtlaSil
  4. fundanın konuyla ilgili taa ne zaman yazdıgı posttan beri bu filme gidicem, bakalım nezaman gidicem:) filmi anlattıgın icin yazını okumadım bebişim, şu filmi bi izliyim ondan soğra dönüp okuyup bizzat yorumumu tekrar yazıcam. ama eminim filmi yaşatmışsındır yazdıklarınla;) öperim kuzu.

    YanıtlaSil
  5. ben de sevgili nişanlımla bu filme gitmeyi çok istedim ama malesef onu bu tarz filmlere götürmek zor oluyor. izlemediğim halde yazıyı baştan sona okudum bugüne kadar niye hala izlemedim diye de hayıflandım canım. üni. de bizim "sinema ve mimarlık" diye bir dersimiz vardı, o derste her hafta bir film izleyip izlenimlerimizi makale gibi yazardık. senin yazın da bende o hissi uyandırdı :) biran önce gidip görmeli bu fikmi teşekkürler paylaşım için..

    YanıtlaSil
  6. şu an meraktan ölüyorum. hemen izlemeliyiim, sağol tatlım çok güzel anlatmışsın^^

    YanıtlaSil
  7. babam "çok berbat bi film" diyince izlemedim ama pişman oldum şu an of

    YanıtlaSil
  8. Giz'cim hala gidemeyenlerdenim ben:/ Sanirim 'Giz'li Teras' tarafindan ozenle sunulmus bir yorum bekliyormusum;)
    Yazinin sadece ilk ve son paragraflarini okuyup, fotograflarina baktim;) Izledikten sonra bir daha gelip, okuyacagim;)
    Ilk paragrafta yazdiklarina nasil siritiyorum simdi:)) 'Ayyh ne romantiik' :P

    Opuyorum canim;*

    PS. Giz'li Teras'ta keyif yapmayi ozlemisim;)

    YanıtlaSil
  9. anlatışından o kadar etkilendimki internette seanslarına bakıyorum şu an:)

    YanıtlaSil
  10. çok güzel anlatmışsın canımm yeniden izlemiş gibi oldum ! woody allen parise bi kez daha aşık ediyor.. ben bayıldım bu filme ! tekrar izleyesim geldi şu an =)

    YanıtlaSil
  11. "Bu filme tez zamanda gidileee!!!" diye ferman çıkartasım geldi :))
    Umarım hala vizyondayken yakalayıp seyredebilirim,bayıldımmm anlattıklarına!Tam sevdiğim tarzda..

    Sevgiler..

    YanıtlaSil
  12. Benim için de inanılmaz güzel bir filmdi hatta blogumda yayın yaparken ''bir film izledim benim için çekilmiş''diye başlık koymuştum:)))

    YanıtlaSil
  13. Canım senin muhteşem anlatışınla filme gitmek şart oldu,bayramda ilk işim filmi izlemek olucak :)

    YanıtlaSil
  14. w.allen zaten filmde kendini, hayallerini anlatmış diyorlar. hatta filmdeki erkek oyuncuda tip olarak ona benzetiliyor. zaten edebiyat, sanat seven bu anlamda parisin büyüsüne inanan herkes filmi beğenir bence. ama w.allen tarzını bilen ve seven seyretmeli...

    YanıtlaSil
  15. bitanem funda'nın yorumuna katılıyorum, izlemiş olmama rağmen postu başından sonuna keyifle okudum çünkü senin bakış açından da görmek istedim :)
    gerçekten çok keyifli bir filmdi, arşive atılacak ve zaman zaman dönüp tekrar izlenecek bir film..
    hemingway'in kitap hakkında okumadan yaptığı yorum beni de çok eğlendirdi, inanılmaz zekiceydi..:))

    müziklerini de sevdim filmin, hani az daha uzun olsa paris'i bile sevdicekti bana! :P

    kocaman öpüyorum seni tatlım..:)


    Wear A Smile!

    YanıtlaSil
  16. sevgili GİZ,
    ben de çok istememe rağmen, bir türlü fırsat bulup izleyemedim maalesef.
    teşekkürler hatırlattığın için;)

    YanıtlaSil
  17. parisi seven birisi olarak bende cok merak etmistim bu filmi. Film cok farkli ama sahsen ben cok beyendim.

    http://guzelgulozyigit.blogspot.com/

    YanıtlaSil
  18. Canım harika yorum yapmışsın.Paragraflarına bayıldım:) Cannes'dan beri gözüm bu filmde.Bir türlü denk getirip de gidemedim.Allen filmleri hep çok güzel oluyor.Bir sonrakini (umarım ömrü çok uzun olur) yine benzer bir temayla New York'u sahne alarak çekmeyi düşünüyormuş.En kısa zamanda gideceğim.Vizyonu kaçırsam da evdeki yerini alacak zaten :):):)


    www.ayseguldonmez.blogspot.com
    www.gozdeayse.blogspot.com
    www.bloglovin.com/blog/1936765/ayseguls-daily-fashion-tips

    YanıtlaSil
  19. bikaç arkadaşımdan daha duymuştum çok güzel diye... gitmek istiyorum ben de, bayram tatili uzun izleriz inşallah...

    YanıtlaSil
  20. Son dönemlerde izlediğim en güzel filmdi diyebilirim. Paris'i klasik turistik tatta romantik-komedi halinde anlatmamış bu filmde Paris sanat şehriydi, kişiye özeldi ve tabi ki muhteşemdi. Hemingway favorim oldu,çok komikti :)
    eğer gitmediysen 'Bir Gün' de farklı senaryosuyla dibine kadar romantik bir film. öpüldünn

    YanıtlaSil
  21. Tatlımm ben bu filmi çok beğenmemiştim zaten yazmıştım daha öncede o yüzden yoruma nedenlerim yerine link veriorum heheh :D http://bit.ly/ujpHBv

    YanıtlaSil
  22. gitmişsin ve beğenmişsin. oleey :)

    YanıtlaSil
  23. Gizcim, harika bir film elestirisi yapmissin, ellerine saglik. Ben Woody Allen in hicbir filmini kacirmam, sverim onu humour ini, konulari isleyis seklini, dialoglarini, sehirleri bambaska bir guzel gostermesini, keske bir de Istanbulumuzda film yapsa. Ben filmi gecen Istanbul seyehatimde izledim, arsivime de koyacagim digerleri gibi. Optum canim

    YanıtlaSil
  24. bu keyifli filmi senin gözünden tekrar izledim cnm gercekten bir klasik oldu bile, herkese tavsiye ederim..

    YanıtlaSil
  25. Nihayet seyrettim ve filme de,Paris'e de aşık oldum :)
    Bu filmde kendimi buldum..
    Tekrar tekrar seyredip, Hemingway'in tüm sözlerini not almak istiyorum :))

    YanıtlaSil
  26. 4. yıl dönümümüzde gitmek istediğim filmdi :)
    ama benim kocam barbar conan'a bilet aldığı için ona gittik ne güzel değil mi?? :))

    ama mutlaka seyredicem...

    YanıtlaSil
  27. bu filme mutlaka bakacagim : D Woody Allen filimlerini cok severim, iliskiler bir okadar degisken ama gercekci oluyor, hayran kaliyorum karakterlere ve konulara ama dedigin gibi, herkesin begenecegi birsey degil : )

    YanıtlaSil
  28. Essu’cum keyifle geçirmek istediğin 1.5 saatin varsa bu film sonrasında inan pişman olmayacaksın canım ;) rica ederim öpüyorum çok…


    Funda’cım izlememiş birisinin ilgisini çekmek tamam ama izlemiş birisi de bu şekilde keyif aldıysa yazılanlardan ne mutlu bana :) ben de sonbaharın en izlenesi filmi olduğu kanısındayım. Sinemada kaçıranlar dvd ‘de olsun izlesinler bence :)


    Eren, beğeniniz için asıl ben teşekkür ederim, umarım filmi izleyince de beğenmişsinizdir :)


    Minik kuşum ben de ha gittim ha gideceğim derken kaçırmadığım için şanslı sayıyorum kendimi :) dilerim sen de yakalar izleyince de aynı şekilde keyif alırsın tatlım :) öpüyorum çok…


    Tubito’m, benim abim de sevmiyor bu tarz filmleri sevmeyen birisi ile gidince o keyif almayınca otomatik olarak ben de etkileniyorum. Ama dvd’sini de izleyebilirsin bir ara tatlım :) bizim de öyle bir dersimiz vardı popüler kültür ve USA diye orada öğrendiğim çözümleme tekniği ile yazıyorum, benzer dersler almışız demek ki canım :))) Ben teşekkür ederim asıl beğenin için tatlım…

    YanıtlaSil
  29. Joy, (benim için hala particle’m) izle bebeğim bak sen de seveceksin eminim :P


    Mia, babalar ve abilerin özel bir kıllığı var bu filme :p sen bakma izle tatlım eminim seveceksin :)


    SvG’cim, ben de senin yorumlarını özlemişim tatlım :))) dilerim filmi görebilmişindir, zira dönemin sanatçılarının dünyasına yapılan yolculuk baş döndürücü oluyor senin de izledikten sonraki izlenimlerini duymayı çok isterim canım :)


    Şekerden kalp, bak bunu duymak çok mutlu etti beni :) gidip, görüp beğendiysen bir kat daha mutlu olacağım :)


    Alice’ cim, ben ne zaman Paris’i filmlerde görsem hep gidesim ve geri dönmeyesim geliyor :) moda ve butik pastacılık iki tutkum, her ikisinin de başkenti olan bu şehre gidişimi bu sebepten erteliyorum herhalde :) ben de bayıldım, arası geçsin tekrar izleyeceğim canım :)

    YanıtlaSil
  30. Burcu’cum, heheh bu ferman karşısında boynumuz kıldan ince ama değil mi? :P ben gittim, şahsen tekrar gidip görsem aynı keyfi alırım. Pandora’nın kutusunu açmak gibi oldu bu film, o zamandan beri arşiv Woody Allen’lardan izliyorum :p


    Baykuş gözüyle, o posta tekrar göz atacağım mutlaka :) benim için de inanılmazdı, izlerken o dünyaya ben gitsem ne hissederdim acaba, daha mükemmel bir şey olamaz herhalde dedim kendi kendime.


    Rebel’cim, dilerim izleme fırsatın olmuştur ve de keyif almışsındır canım :)


    Buket’cim, kesinlikle Woody Allen’ın her karakterinde kendisinden izler bulmak mümkün oluyor. Onun hafif nevrotik, her olaya farklı bir açı ile bakan, yaratıcı zihnine bayılıyorum. Owen Wilson’ın oyunculuğu bile önceden filmlerinde kendisi oynarken Woody Allen’da gördüğümüz mimiklere çok benziyordu. Dediğin gibi sanat, edebiyat ve W. Allen tarzı sevenler için kaçırılmayacak bir film :)


    Ahsen kuşum, hehehe sana Paris’i bile sevdirebilecek nitelikteyse bu filmi arşivin izleneceklerindenden masterpieces kısmına kaldırıyorum :p kurgu, oyunculuklar ve çekilen yer bu kadar güzel olunca filmin büyülü olması bir sürpriz olmadı aslında :) Woody Allen dönem dönem şehirlere takıp hep orada çekiyor, yağmurlu New York filmleri kadar Paris de etkileyiciydi :)

    YanıtlaSil
  31. Ezgi’cim, kaçırmadan izle dvd’de de izleyebilirsin ama bu görsel şöleni sinemada kaçırma derim :)


    Güzelgül’cüm, klasik romantik Paris filmleriyle alay edercesin traji komik, farklı ve zekice çekilmiş bir film. Tüm beğenileri sonuna kadar hak ediyor bence ;)


    Ayşe’cim, Diane Keaton’ın gençliğinde New York’ta çekilen filmlerine bayılıyorum W. Allen’ın. İnşallah ömrü yeter de bir sonraki filmini de görürüz. Anlatımıma duyduğun beğeni için ayrıca çok teşekkürler tatlım :) dilerim filmi görebilmiş ve beğenmişsindir ;)


    Hamide’cim, uzun tatil evli olunca bir anda geçiyor ama :P inşallah gidebilmişsindir o arada ;) yoksa dvd keyfi olarak da oldukça güzel bir film zaten..


    SJ, söylediklerine sonuna kadar katılıyorum, Paris’i çok farklı, özel anlatmıştı bu film. Aynı zamanda sanatçıların iç dünyasına da böylesine samimi bir şekilde ışık tuttuğu için izleyenleri zaman yolculuğuna çıkardı adeta :)

    YanıtlaSil
  32. Curcunam, çok merak ettim hemen okuyorum postunu tatlım ;)


    Süeda’cım, postunda ne kadar istediğimiz yazmıştım çok şükür sonunda gidebildim ve çoook da beğendim :)


    Aylin’cim, beğenin için çok teşekkür ederim canım :) izlerken zihnimde oluşan her şeyi hemen kağıda döküp paylaşmak istedim :) ben de W. Allen’ın sense of humor’unu zihninin işleyişini çok seviyorum. Olayları farklı açılardan sunuyor, özellikle ilişkilerde yok ama dediği şeyleri insana çok olağan olarak “hayat budur işte” mantığı ile anlatıyor.Keşke İstanbul’da yapsa gerçekten, o zaman tadından yenmez işte o film canım :)))


    Aysun’cum, benim için de bir klasik oldu kısa zamanda tekrar izlerim, W Allen filmleri ne kadar izlese de keyif veriyor insana, bundan da çok seviyorum sanırım :)

    YanıtlaSil
  33. Ebru, merak uyandırabildiysem o merak sürerken kesinlikle gitmelisin gösterimden gitmeden :)


    Burcu’cum, Woody Allen sevdiği şehirleri izleyenlerine aşık etmeyi kesinlikle çok iyi biliyor :) ben de netten o alıntıları özellikle bir kere daha okudum ve hayran kaldım W. Allen’a ne kadar güzel replikler yazmış diye :)


    Darkolivee, hehehe evet ama conan da iyidir :p madem 4. Yılda onun istediği filme gitmişsiniz dvd’sini alınca bu filmi izletmek de senin hakkın canım :P


    Viva’cım, evet o ilişkiler bir kördüğüm olup çözülüyor her seferinde. İnsan “bu kadar da olmaz” diyor ama gerçek hayatta bu ve fazlası gayet oluyor aslında :) o yüzden ben de realizmi ve süper kara mizahi anlayışı için çok seviyorum filmlerini ;)

    YanıtlaSil
  34. Birkaç gündür hasta olduğum için ve dışarıya çıkamadığım için film izlemenin daha yararlı olacağını düşündüm. Birbirinden güzel yeni filmler ve daha önceden sınavlarımdan dolayı izleyemediğim filmleri izleyebilirim diye düşündüm. Düşündüm, ama aklıma hepsi gelmedi, Bad Teacher dışında. Benim de hemen aklıma blog sayfalarında paylaşılan güzel film önerileri geldi. Senin önermiş olduğun filmleri görünce hemen kararımı verdim :)
    Woody Ellen filmi daha önce izlemedim sanıyorum, belki de dikkat etmedim, emin değilim :) Ama izlediğim film çok hoşuma gitti, beğendim. Diğer klasik konulu filmlerdense bu çok hoşuma gitti. Daha sonrasında senin film hakkında yazdıklarının tamamını okudum ve film daha anlamlı bir hal aldı. Çok teşekkür ederim güzel paylaşımın için. Devamını bekliyorum bu tür postlarının ;) Sevgiler..

    YanıtlaSil