Gözlerinizi kapayıp, salyangoz gibi
helezonik daireler çizerek dışa doğru genişleyen bir şehir düşünün. Bulvarları,
1800’lerden kalma evleri, sandalyeleri
her daim sokağa dönük kafeleri ile gizemli bir kadının çekiciliğine sahip,
davetkar bir o kadar da büyüleyici bir şehir. Gözlerinizi açın, kendinizi Eiffel’in
tepesinden şehri kuşbakışı izlerken bulacaksınız. Seine nehrinin diğer yakasına geçin, Luxembourg
bahçelerinden Louvre’a, Notre-Dame’dan Saint Germain Bulvar’ına doğru rüzgara
bırakın kendinizi. Sonra Montmarte’a tırmanıp Sacré-Cœur’un kulelerinden şehri
selamlayın. Paris, içinde yaşarken etkileyici bir parfüm gibi ilk notalarından
itibaren vurucu, ayrıldıktan sonra da son notaların teninizle karıştığı o uçuk
koku gibi özlem duyulan bir şehir. Şehre dair izlenimlerimi, çektiğim kareleri
aradan neredeyse 2 ay geçtikten sonra paylaşmamın sebebi de bu belki. O özlem
içimde birikip taştığı noktaya kadar sabretmek. Yeni bir Paris bileti alınca,
kavuşacağımı bilerek bu şehre Attila İlhan’ın “Başka Yerde Olmak” şiiri
kulaklarımda yazmaya koyuldum bu satırları:
Utanmasam bilet parası dilenecektim,
Paris diye ölecektim uzaktan,
Notre-Dame’ın çığlıklarını dinliyordum,
Kalbim köpürmüştü anlıyordum. (Attila İlhan)
Utanmasam bilet parası dilenecektim,
Paris diye ölecektim uzaktan,
Notre-Dame’ın çığlıklarını dinliyordum,
Kalbim köpürmüştü anlıyordum. (Attila İlhan)
Biz de gezimize şehre gökyüzünden
bakarak başlayalım, Eiffel’in tepesinden. Öncelikle her ne kadar filmlerde,
resimlerde görmüş olsanız bile Eiffel’i yakından görmek bambaşka bir büyü. Bu kadar dev bir yapının kusursuzluğu karşısında sadece hayranlık
duyabiliyorsunuz. Bu demirden dantel gibi işlenmiş yapı Paris’in simgesi olmakta
haklı bir üne sahip.
Bilet için her daim uzun bir kuyruk
oluyor ama sıra düşündüğünüzden de hızlı akıyor merak etmeyin :) Beklerken
farklı açılardan Eiffel’i fotoğraflamak ve dondurma yiyerek kendimizi
eğlendirdik.
Eiffel’in 1. veya 2. katına,
dilerseniz de en tepesine çıkabilirsiniz. Biz ilk ve ikinci katı gezdik ve dört
bir yanından uzun uzun şehri izledik.
Bulunduğumuz noktadan Eiffel’in en
üst kısmı o kadar yüksekti ki daha fazla tırmanmayı göze alamadık :)
Eiffel’den indikten sonra benim
gözümde Paris’in kalbi olan Saint Germain Bulvarı’na doğru yol alıyoruz.
Burasının daracık sokaklarında minik kafeleri o kadar güzel ki, ressamlar şehri
Paris’te siz de oturup bu güzellikleri resmetmek istiyorsunuz. En ünlü ve eski
iki kafesi Les Deux Magots ve Cafe De Flore’a sırasıyla uğradık. Bu iki kafe de hemen her zaman tamamen dolu
oluyor, sokağa bakan sandalyelerde yer bulmak (özellikle 5 kişi iseniz)
neredeyse imkansız :)
Önce Cafe Les Deux Magots’ya gidiyoruz.
1920'lerde sürrealist sanatçıların ve Hemingway gibi yazarların buluşma yeri olan mekan ismini içeride yer alan iki ahşap Çinli tüccar heykelinden almış. Günümüzde turistler ve entellektüel kişilere ev sahipliği yapıyor.
Cafe’nin ayrıca bahçe gibi çevrilmiş bir oturma alanı daha var ancak
ön kısımda oturmak daha keyifli. Biz Ağustos’un ortasında gittiğimiz için hava
son derece sıcaktı, arada bir esen ılık rüzgar dışında yaprak kıpırdamıyordu.
Garsonlar ne çok ilgililer ne de ilgisizler, hizmet kalitesinden memnun kaldık. Sokağa bakan masamızda kahvemizi yudumlarken müthiş lezzetli club sandviçimizi yiyoruz.
Magots'nun hemen karşısında yer alan Saint Germain des-Pres kilisesi...
Sonrasında tatlı için Cafe De Flore’a
gidiyoruz. 1950'lerde Fransız entellektüellerinin yeni felsefi düşünceleri tartıştıkları bu kafede günümüzde de ünlü yazarları, ressamları görmek mümkün.
Burasının sirkülasyonu Les Deux Magots'ya göre daha fazla. İnsanlar sürekli gelip
gidiyor ve ünlü sanatçıları da görmek mümkün. Garsonlar kaba olmasa da
umursamaz bir tavırda, menüdeki herhangi bir şeye en ufak bir modifikasyon
yapmıyorlar. İsterseniz oturun isterseniz oturmayın modu da denilebilir buna. Yine
de ortamı o kadar keyifli, lezzetleri o kadar güzel ki otururken bunu pek
umursamıyorsunuz.
Cafe de Flore kendilerine ait
porselen takımları, yuvarlak masaları ve 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana çok az
değişmiş dekoru ve akordeon çalan sokak sanatçıları ile buram buram Paris
kokan bir mekan.
Buraya kadar gelmişken milföy yememek olmaz dedik. Magots’da
sandviç yemeyen Dilem croque monsieur tercih etti, o da oldukça lezzetliydi.
Milföy’ün gevrek hamurundaki tereyağ tadı ve ince kreması akıllara zarar bir
lezzet, yolunuz düşerse oturur oturmaz sipariş verin biz ikinci porsiyonu
istediğimizde kalmadığını öğrenip üzüldük. Onun yerine dev kremalı bir dondurma söyledik :)
Jean Paul Sartre ve hayat arkadaşı Simone Beauvoir
Varoluşçuluk felsefesini Cafe de Flore’da geliştirmişler. İsimlerine dikilmiş
mekanın sanatçılara ev sahipliği yaptığının adeta bir kanıtı olarak
karşımızdaydı.
Saint Germain sokakları…
Saint Germain Laduree’den
makaronlarımızı da alarak Luxembourg Bahçeleri'ne doğru ilerliyoruz.
Yolda rastladığımız bir antika
oyuncakçı dükkanı…
Luxembourg Bahçeleri oldukça geniş
ve düzenli bir yer. İş çıkışı gelip koşanlar, tenis oynayanlar ya da çimlerin
üzerinde keyif yapanları görmek mümkün. Kare şeklinde kesilmiş ağaçlar ve
rengarenk insanın içini açan çiçekler şehir yaşantısı içerisinde yeşil görmenin
ne kadar huzurlu olduğunu bir kez daha anımsattı bana.
Unutmadan, Paris’te ilk olarak
Laduree’de makaron yedik ancak öğrendik ki Laduree burada ilk sırada değilmiş, asıl
Pierre Herme isimli şekerleme dükkanının makaronları ünlüymüş. Biz de Saint
Germain ve Louvre’da dükkanı bulunan Pierre Herme’ye uğrayarak ufak bir kutu
aldık. Laduree’den farklı olarak bir makaronda iki farklı tat barındıran
makaronlardan en çok yasemin aromalısını sevdim. Makaronun kreması ve yumuşaklığı tam
kıvamındaydı, yolunuz düşer ise tatmadan geçmeyin derim. .
Çikolata için de Jean Paul Hevin bir numaradır diye duyduk ancak
tatilimiz esnasında dükkan tadilatta olduğundan çikolatalarını
tadamadık. Pierre Herme'nin çikolataları da çok lezizdi.
Günün son durağı olarak Ile de la Cite
bölgesinde yer alan Notre-Dame’a doğru ilerliyoruz. Yolumuzun üzerinde Quarter
Latın’de küçük, karışık, özgün bir kitabevi olan Shakespeare & Co’ya
uğruyoruz.
İçeride fotoğraf çekmek yasak, ancak yerden tavana kadar kitapların
dizili olduğu ahşap kitaplıklar, basamaklı taş zemin ve gelişi güzel
sergilenmiş kitapların kokusu gerçekten görülmeye değer. Aldığınız kitaplara
kitabevinin damgası vuruluyor ve kesekağıdı içerisinde size teslim ediliyor :)
Sağda yer alan dükkandan alışveriş yapabiliyorsunuz, solda yer alan kitabevinde ise antika kitaplar yer alıyor. Birçok klasiğin ilk basımını (yüksek fiyatlara) burada bulabilirsiniz. Koleksiyonerler için bir cennet burası.
Eski bir Roma tapınağı üzerine inşa
edilen şehirle özdeşleşmiş bir yapı olan Notre-Dame, Ila de la cite adası
üzerinde yer alıyor.
3 ana girişi bulunan gotik şahesere batı cephesinden
yaklaşarak her adımda daha da ihtişamlı gözüken merkezi gül penceresi, kuleleri
ve taçkapılarını hayranlıkla inceledik.
Katedralin önündeyken Notre-Dame müzikali kulaklarımızda yankılanıyor :)
Taçkapı ve gülpencereye yakından bakalım...
Notre-Dame katedralinin içerisine
girince engin bir hisse kapılıyorsunuz. Yüksek tonozlu merkez nef, altar, gül pencerelerden
süzülen renkli ışık ile ilahi bir güzellik karşılıyor sizi.
Güney gülpencerenin vitraylarında
rahibeler, 12 havariler ve azilerle çevrelenmiş İsa tasviri 13. yy’da yapılmış.
Altarın arkasında yer alan koro
mahalli paravanı dua eden rahipleri cemaatin gürültüsünden ayrıştıran bir yapı
olarak inşa edilmiş.
Notre Dame’da Jean D’arc heykeli
ile karşılaşınca üzerinde yer alan ölüm tarihi karşısında hayrete düştüm. 12 yaşından itibaren
azizlerle önsezi yolu ile iletişime geçtiği söylenen ve ülkesi Fransa’yı
İngiltere’ye karşı korumak için savaşlara katılan Jean D’arc, 19 yaşındayken
İngilizler tarafından yakılarak öldürülmüş bundan yüzyıllar sonra da azize ilan
edilmiş.
Adadan karşı tarafa geçerken Notre-Dame’a son bir bakış…
Notre Dame’dan çıkıp çok da uzak
olmayan Sainte Chapelle’e doğru yol alıyoruz. 1248 yılında inşa edilen yapının
içine ilk kez giren kişiler cennete geldiklerini düşünerek hayranlıktan
kalakalmış, kimileri ise bayılmış.
Bugün bile oldukça etkileyici görünen dev
vitray pencerelerden süzülen ışığa bakarken o dönemde görenlerin aklına zarar verecek
kadar etkileyici oluşuna hak veriyorsunuz. Binden fazla dini tasvir içeren bu
vitraylarda kırmızı, lila, yeşil, mavi, sarı renkler büyük bir ustalıkla
kullanılmış.
Paris’te metro fazla kullanılan bir
toplu taşıma aracı. Ancak biz havalar bu kadar güzelken çok uzak olmayan
mesafelerde yürümeyi tercih ettik. Sainte Chapelle’den otelimizin bulunduğu Louvre’a
kadar etrafı izleyerek keyifli bir yürüş yaptık.
Objektifime takılan Paris aşıkları…
Nehir boyunca ilerlerken
Pont des Arts'da kilitlerin asılı olduğu köprüde Dehan ile aşkımızı bir gece önceden ojelerle süslediğim bir asma kilitle sonsuza kilitledim :p
Akşam yemeği için Saint Germain’de
sabahtan gözümüze çarpan bir İtalyan restoranına gittik. Pizzası, tiramisusu
çok başarılıydı. Fiyat / kalite oranı oldukça yüksek olan mekanın tatlarından,
hizmetinden ve ortamdan çok memnun kaldık.
Tiramisu İtalya’daki lezzet ile
yarışır tattaydı ancak ikinci kupu istediğimizde kalmadığını öğrendik, bir
dahaki sefere diyerek ayrıldık oradan :/
Paris’te yapmanız gereken şeylerden
bir tanesi de Lido Show’a gitmek. İzlerken kostümlerin, sahnenin, dansın
büyüsüne kapılıyorsunuz. Dansçıların çıplaklığını görmüyorsunuz, başarılı bir şovun
sergilenmesine odaklanıyorsunuz. Şovun yanında düşünsel özgürlüğü de somut
olarak hissedebildiğiniz bir yer Lido.
Şovdan çıkınca Champs Elysees
boyunca yürüyüp gece ayrı bir güzel gözüken Arc de Triomphe’a varıyoruz.
Arc de Triomphe gece bu kadar
güzelse Eiffel’i de görmek lazım diyerek saat başı parıltılı ışıkları yanıp
sönen kuleye doğru ilerliyoruz :)
Eiffel’in gece ışıkları ile
birlikte Paris masalımızın ilk kısmını geride bırakıyoruz. Bir dahaki post daha sanatsal bir çerçevede yazılacak. Louvre, D’Orsay ve Pompidou müzelerini birlikte
geziyor olacağız ;)
Eveet, yine söyleyebilirim ki, yazım tarzına bayılıyorum, şiirle süslemene bu kez daha da çok bayıldım :) Özellikle gittiğim yerleri sendne okumak beni çok mutlu ediyor çünkü en ufak ayrıntıyı çok güzel yansıtıyorsun, alıp götürüyor beni oralara. Gece Eiffel benim de favorim, ışık çok güzel bir şey..Özellikle karanlıkta..Güzel kelimelerine teşekkür ederek Louvre anlatmını heyecanla bekliyorum..Sevgiler
YanıtlaSilGizem’cim asıl ben teşekkür ediyorum bu samimi sözlerin için :) İçine girdiğim bir şehrin bana hissettirdiklerini hissettirebilecek şekilde anlatmaya çalışıyorum, kimi zaman düz yazı ile oluyor ama Paris aşığı Attila İlhan’ın dizeleri bu sefer tercüman oldular bana. Sevgiler canım :)
Silo kadar guzel kareler o kadar guzel poıntler yakalamıssın al bunu cıktısını gıt oralara valla o denlı mukemmel degınmıssın :)
YanıtlaSilGüzel Avrupa fatihi prenses Grace'in bu sözleri çok çok mutlu etti beni :) teşekkür ederim efendim beğeniniz için :)
Silbu sene tam 3 kere rezervasyon yaptırıp gidemediğim Paris ahhh ahhh dedirtti bana bu güzel postla:) seneye yapacağım Paris turunda rehberimsin Gizemcim...
YanıtlaSilMoulin Rouge'ye gittiysen görmek isterim merak alanımdaki mekanlardan biri kendisi;)
Meyra'cım, Moulin Rouge gidemediğimiz yerlerden birisi olarak kaldı ama bir dahaki sefere söz :) Biz de gidene kadar kararsızdık ama erteleme çünkü bir kere gidince daha önce gitmediğine pişman oluyor insan. Ne mutlu bana rehberinsem :)) öpüyorum kocaman canım...
Silsüpersin, takipteyim :)
YanıtlaSilbiz de yarın viyanaya yola çıkacağız. iyi bayramlar canım...
Viyana postlarını en kısa zamanda okuyacağım Buket'cim :) ssenin gözünden Viyana'yı görmek için can atıyorum!
SilAhhhhh Paris dedirten bir yazi olmus Giz'im... Defalarca okudum :))) Paris'e gittigimde senin onun icin yaptigin harika postlarida yanimda goturcem ;DDD Kocaman opuyorum xxx
YanıtlaSilAhhh aah Londra demeye başladım ben artık bi tanem :)) Tr'ye göre çok daha yakınsın, İngiltere'den Paris'e en kısa zamanda gitmen dileğiyle tatlım, seve seve rehberin olurum ben :) öpüyorum kocaman, özledim çok tez zamanda görüşmek dileğiyle..
Silayyy çok gitmek istediğim bir yer paris eiffel yine çok ihtişamlı, hele gece daha bir güzel görünüyor. Tatil gibisi yok ağustosta gitmek keyifli olmuştur. Özel kesilmiş şekilli ağaçların olduğu parkı merak ettim. sainte chapelle gerçekten harika görünüyor.. O dönemde bunu yapabilmek muazzam.. Dondurma kasesinden bendede var yeşil ayaklı görünce hoşuma gitti:)) diğer postlarını da merak ediyorum
YanıtlaSilParis yazın güzel, sabahın ilk saatlerinde ayrı, gece ışıkları ile ayrı bir güzel :) O ihtişamı canlı olarak görünce çok daha etkileniyor insan, resim o etkiyi hep bir noktaya kadar yansıtabiliyor. Dilerim en kısa zamanda gidersiniz canım, yeni gezi postları yakında geliyor olacak :)
SilHarika fotolar...bayıldım ben gece görünüşünü çekememiştim Eyfel in..çok güzel çekmişsin...kilitlerin olduğu o köprü de çok ilginç gelmişti bana..:))
YanıtlaSilTüm günyetmezmiş gibi gece de ağır fotoğraf makinesini sırtladım ama bu Eiffel görüntüleri için değdi doğrusu :) Köprüyü ben de çok sevdim, farklı kentler gezdikçe gördüm ki Avrupa'da birçok yerde ya var ya da yeni yeni ediniliyor bu kilit asma adeti. Çok da güzel bence, bir o kadar da doğal bir görüntü yaratıyor :)
Silyanlış hatırlamıyorsam Budapeşte de vardı buna benzer bir köprü:))
SilGizemcim yine harika bir gezi postu yapmissin, ellerine saglik. Paris ozlemimi bir nebze olsun bu postla bastirdim, seninle gezdim birazcik ama istahim da artti hem yemeklere hem de Paris guzelliklerine. Bir gunu harika dolu dolu gecirmissiniz, aksamki o isikli manzaralari da yakalamis olmaniz cok guzel.
YanıtlaSilAylin'cim çok teşekkür ediyorum beğenin için :) Hem özlemi bastırmak hem de arttırmak demişsin ya o an aklıma geldi Paris'in güzelliği deniz suyu gibi insan içtikçe susuyor sanki :) gittikçe kalası kaldıkça yaşayası geliyor. Belki gittiğimiz mevsimden, belki birlikte gittiğimiz insanlardan, belki de Paris'in de her şeyi ile bizi son derece hoş karşılamasından çok sevdik bu şehri. Dilerim en kısa zamanda gidersin, zira bu şehri senin gözünden yaşamak ayrı bir keyif olur benim için canım :)
Silbır anlatım bana parısı gezmemıs hıssı uyandırabılır mı :) harıka bır gun gecırmssınz yıne masalsı bır anlatımla gezdım..yalnızzzz fotograf cekımlerın yıne super
YanıtlaSil