Mavi Beyaz Bir Rüya.



Santorini'ye ilk gidişimizi hatırlıyorum. Balayımızdı, bundan 5 sene önce ilk kez ayak bastığım adada 3 gün geçirmiştik. Thira'da kalıp Oia'ya günlük geziler için gitmiştik. Daha o zaman Oia'ya hayran kalmış, bir dahaki gelişimde mutlaka burada kalmayı kafama koymuştum. 





Santorini'de düğün benim için çok naif bir düştü. En yakın arkadaşım eski eşiyle tekrar hayatını birleştirmeye karar verdiğinde hiç düşünmeden düğün için Santorini'yi önerdim. Ne mutlu ki o da bu düşe ortak oldu ve gördüğüm en samimi, güzel düğünü yaşadık. 




Santorini'ye nasıl gittiniz diye soranlar için, ne yazık ki direkt uçuşun olmadığını söylemeliyim. Mykonos'a direkt uçuş var ancak Santorini'ye gitmek istiyorsanız Atina üzerinden aktarma yapmak zorundasınız. Her iki adayı da gezecekler önce Mykonos'a uçup 3 saatlik feribotla daha sonra Santorini'ye geçebilirler. Biz toplamda 2 saatlik uçuş sonunda Santorini'ye vardık. Adada iki merkez var, Thira havaalanına çok daha yakın. Biz yarım saat mesafede yer alan Oia'da kaldık.



Oia'da herkesin günbatımını izlemek için akın ettiği değirmenin yakınında Fanari Villas'da konakladık. Otelin konumu, çalışanlarının içten sıcaklığı (birçok konuda çok çok yardımcı oldular bize), manzarası, odalarının konforu ve düğün organizasyonundaki özenleri ile 3 günlük bir düş yaşattılar bize.





Santorini'ye gelecek olanlar için oteli mutlaka öneririm, hele aklınızda evlenmek varsa onlar bu konuda uzmanlaşmış, başka bir yeri zaten düşünmeyin!







Gün içerisinde oldukça koşturmacalı bir tempomuz olduğundan fotoğraf çekmek için gündoğumunda uyanıp Oia'nın sokaklarında saatlerce yürüdük. Normalde (özellikle sezonda) sokaklar çok çok kalabalık olabiliyor. Bu sebepten mutlaka bir sabah saat 05.00'te uyanıp Oia merkezinde yer alan kubbelerin oraya giderek güneşin dağların ardından usul usul yükselişini izleyin. 













Oia'nın her sokağı ayrı güzel, biz adım adım hemen her noktasını gezmiş olabiliriz. Aceleye getirmeden o pembe begonvillerle kaplı sokaklarda kaybolun, mavi beyaz evlerin önüne uzanmış dingin denizi izleyin. 

















Daha önceki Santorini yazımda yeme içme kısmından da çok detaylı bahsetmiştim, şimdi sadece bir iki yere kısaca değineceğim. Oia merkezde yer alan Tepsyr'in tüm menüsü şahane. Orada bir akşam yemenizi öneririm, Menevio isimli patisserie'de de milföy ve milk pie dedikleri sütlü tartı tatmadan dönmeyin :) 











Denize nereden girelim derseniz, araba kiralayarak adanın farklı koylarına gidebilirsiniz. Biz önceki sefer Camari Beach'e gitmiştik ancak volkanik kumunu yosunlu denizini çok sevmemiştim. Bu sefer Oia'daki yamaçtan aşağı inerek (300 basamak inip 15 dakika volkanik yapı üstünde yol olmadan dağın eteklerindeki kayalara tutunarak ilerliyorsunuz) mis gibi bir denize ulaştık. Cam gibi berrak ve masmavi suyuna doyamadık desem yeridir. Ancak burası öyle bir nokta ki insanlar sadece havlularını alıp taşa seriyorlar, iskele bile yok denize atlayıp tekrar taşlardan tırmanıyorsunuz. Oldukça bakir bir koy, sakin ve el değmemiş doğayı sevenler içinse bir cennet diyebiliriz.  



Santorini'de beni en çok etkileyen şeylerden birisi de sonsuz ufuk çizgisiyle engin, masmavi denizin birleştiği noktada her şeyin çok küçük ve sandığımızdan önemsiz olduğunu tüm hücrelerimde hissetmek oldu. Kendi dünyası ne kadar küçülürse evrenle o kadar büyük, o kadar bütün hissediyormuş insan. Santorini, benim için bitmesini istemediğim bir düş, kalbimde, zihnimde başka hiçbir şeye yer bırakmayacak şekilde huzurlu hissettiğim mavi beyaz bir rüyaydı. 




CONVERSATION

0 comments:

Yorum Gönder