
THE FAULT IN OUR STARS - John Green
Eğer bir kitabı orijinal dilinde okuma şansım varsa muhakkak öyle okumayı tercih ederim. Bu güzelim mavi tonlu kitabı da geçtiğimiz sene gazetelerin kitap ve haftasonu eklerinde sık sık “Yılın en iyi kitabı!” reklamlarıyla görmeye başlayınca acaba gerçekten de öyle mi diye merak etmeye başlamıştım. Kitapçıma gittiğimde de önce orijinali var mı diye baktım. Bulduktan sonra da isim çevirisinin saçmalığından bu kitabın orijinalini okumanın bir zorunluluk olduğuna iyice kanaat getirdim. Doğrusunu söylemek gerekirse bir sanat eserinde en hoşuma gitmeyen şeylerin başında amansız hastalık konularının işlenip buradan en hassas duygularımızın sömürülerek tetiklenmesi ve dramanın kolaya kaçılarak yakalanması gelir. Bu ister bir film, ister video klip isterse de kitap olsun değişmez.
İşte o sebepten kitabın ilk satırlarında bir parça hayal kırıklığına uğradım çünkü kitap kanser hastası ergen bir kızın ağzından yazılmıştı. Ancak sayfalar ilerledikçe John Green’in yapılması çok güç olan bir şeyi başardığını farkettim. Kitap hasta çocukların hayatlarının bir kesiti etrafında dönse de yazar kesinlikle duygu sömürüsü yapmamayı başarmış hatta tam tersine oldukça komik, gülümseten ve son
derece pozitif bir eser ortaya çıkartmıştı. Özellikle kitabın Amsterdam üzerine bir bölümü var ki orayı taze görmüş olan bana çok güzel bir sürpriz oldu. Son yıllarda hiçbir kitaptan çıkartmadığım kadar alıntıyı bu kitaptan kendime not aldım.
Kitabın bir yerinde Amsterdam üzerinden geçen şu konuşmayı paylaşmak isterim :
“Our city has a rich history, even though many tourists are only wanting to see the Red Light Distict.” He paused. “Some tourists think Amsterdam is a city of sin, but in truth it is a city of freedom. And in freedom, most people find sin.”
Türkçesi :
“Şehrimizin zengin bir tarihi olmasına rağmen birçok turist yalnızca Red Light District’i görmek istiyor.” Durakladı. “Bazı turistler Amsterdam’ın günahlar şehri olduğunu düşünüyorlar ama gerçekte burası bir özgürlük şehri. Ve özgürlükte birçok insan günahı buluyor.”
The Fault In Our Stars yılın en iyi kitabı mı bilemiyorum. Bunu söyleyebilmek için bir sene içerisinde yazılmış olan tüm kitapları okumuş olmak gerekir. Ve hatta okusak da “Kime ve neye göre?” sorusunu sormak… Benim içinse bu güzel mavi kitap, bizden çok uzakta sandığımız fakat aslında hiç de öyle olmayan ancak bir o kadar da gerçek hayatları, duygularımızı hiç ajite etmeden belki yalnızca birkaç damla gözyaşı döktürerek ama mutlaka çoğu satırda tebessüm ettirerek anlatan ve muhakkak okunması gereken bir eser…
KAPLUMBAĞA
TERBİYECİSİ - Emre Caner :
Siz de bizim gibi Arkeoloji Müzesi aşığı iseniz bu yapıyı kuran ve bir müze haline getirerek günümüze kadar ayakta kalmasını sağlayan bir Türk aydını olan Osman Hamdi’nin hayatını anlatan “Kaplumbağa Terbiyecisi”. Gelin Dehan'ın ağzından kitaba bir göz atalım!
Siz de bizim gibi Arkeoloji Müzesi aşığı iseniz bu yapıyı kuran ve bir müze haline getirerek günümüze kadar ayakta kalmasını sağlayan bir Türk aydını olan Osman Hamdi’nin hayatını anlatan “Kaplumbağa Terbiyecisi”. Gelin Dehan'ın ağzından kitaba bir göz atalım!
19. yy
Osmanlı’nın son dönemleri…
Hariciye
Nazırlığı’na kadar yükselmiş önemli bir devlet adamı olan babası İbrahim Edhem
Paşa tarafından iyi bir hukuk eğitimi görmesi ama daha da önemlisi Avrupa’yı,
medeniyeti soluması için Paris’e
gönderilen gencecik bir Türk delikanlısı Osman Hamdi Bey… Osmanlı’ya,
Türkiye’ye, Türk Aydınlanması’
na ömrü yettiği sürece yaptığı katkılarla benim kalbimde yeri bambaşka olan
Osman Hamdi Bey…
Bu büyük
adama uzun yıllar hali hazırda beslediğim hayranlık hayat hikayesinin ilk
satırlarıyla birlikte
henüz toy bir delikanlıyken adım attığı Paris’le yaşamış olduğu “ilk görüşte
aşk” duygusunun neredeyse
aynısının birkaç ay önce başımdan geçmiş olmasının da getirdiği çok yoğun
empati hissi ile yerini Osman
Hamdi’nin benim hayatımda çok önemli rol modellerden biri olmasına bıraktı.
Büyük
Atatürk’ün devrimlerinden birkaç on yıl önce bir sanatçı/bürokrat tarafından
büyük zorluklar içerisinde
karanlıkta el yordamı ile çok büyük işler başarmış, hepimizin çok şey borçlu
olduğu ve ne yazık ki
hak ettiği değer ve toplumdaki bilinirliğin hala çok azına -o da yaptığı
resimlerin yüksek fiyatla alıcı
bulmasından ötürü- sahip bu çok önemli Türk aydının hayatından önemli
kesitlerin çok da başarılı bir
şekilde anlatılmış olduğu bu güzel kitabı eminim size de büyük bir keşif, keyif
ve minnet duygusuyla
okuyacaksınız.
THE CUCKOO’S CALLING - Robert Galbraith ( J.K. Rowling )
Eğer azıcık da olsa içinizde hala
yaşattığınız mutlu bir çocuk varsa ve yine bir gün bir yerde Harry Potter ve
arkadaşlarının büyülü dünyasıyla tanışmış olma şansına erişmişseniz J.K.
Rowling’e hayranlık duymuyor olmanız söz konusu olamaz. 7 muhteşem kitap ve
onlarla yarışır başarıda çekilmiş 8 sinema filminin ardından Harry
hayatlarımızdan zaman zaman tekrar tekrar okunmak koşuluyla çıktı. Ben de her
Rowling hayranı gibi yazarın artık büyükler için yazdığını söylediği The Casual
Vacancy kitabını sabırsızlıkla bekleyip orijinalini bulur bulmaz aldım ve… Evet
itiraf etmeliyim yarısına kadar okudum. Hayır kitap kötü olduğu için değil,
kitap gayet güzel de olsa Rowling’den beklediğim şeyin çok başka bir şey
olmasından dolayı.
İşte post-Harry Potter J.K.
Rowling’le aramızdaki ilişki böyle bir süreçteyken ve bir sabah günlük okuduğum
International Herald Tribune gazeteme göz gezdirirken “Gizemli kitabın sırrı
çözüldü! J.K. Rowling Robert Galbraith olduğunu kabul etti!” şeklinde bir yazı
gördüm. Yazının devamında geçtiğimiz aylarda yayınlanıp eleştirmenlerden tam
not alan Robert Galbraith imzalı polisiye kitabın merak konusu olan gizemli
yazarının geçtiğimiz günlerde yine gizemli bir kişi tarafından atılan bir tweet
ile NYT editörü tarafından yapılan detaylı bir araştırma sonucu varılan son
noktada J.K. Rowling’in itirafı ile kimliğinin ortaya çıktığı anlatılıyordu.
Tabi tüm bunlar aslında büyük olasılıkla Galbraith mahlasının misyonunu
doldurduktan sonra başlanan marketing çalışmasının son halkasıydı. Yani
ipuçları gazete editörlerine bilinerek verilmişti. Rowling birkaç gün sonra tüm
yaşadığı Harry Potter ve The Casual Vacancy sürecinin ardından kimseye bir şey
kanıtlamadan, dilediğince yazmayı arzuladığı ve kitabının tamamen objektif
olarak eleştirilmesini istediği için böyle bir yol seçtiğini söylüyordu.
Tüm bunlar benim için ikinci
plandaydı. Bu kitabı bulmalı ve okumalıydım! Ki ben ilk gençlik yıllarımda Sir
Arthur Conan Doyle ile yatıp kalkmış, onlarca Agatha Christie kitabı okumuş,
tam bir Poirot hayranı ve iflah olmaz bir Sherlock bağımlısıydım. İlk önce
Dublin’de yaşayan Ediz arkadaşımdan kitapçılarda aramasını istedim. Netice
çıkmadı. Henüz yeni duyulan bu dedikodu üzerine kitap siparişleri yeni verilmişti.
Aradan çok az bir süre geçtikten sonra tatil için gittiğimiz Roma sokaklarında
gezinirken masalsı Piazza Navona’nın girişindeki ışıltılı bir kitapçı
vitrininde kitabı görmemle içeriye dalmam bir oldu. Sanıyorum kasadaki kız bile
farkında değildi kitabın aslında J.K. Rowling’e ait olduğunun.
Uzun lafın kısası kitaba gelecek olursak tam bir J.K. Rowling kitabı. Harika bir kurgu, derinlikli ve renkli karakterler, enfes bir Londra atmosferi -ki henüz Londra’ya gitmemiş biri olarak bu seneki tatilleri iple çekiyorum- ve her şeyden önemlisi sürükleyici ve günümüzde geçen ama eski tarz (old school) nefis bir polisiye...
Uzun lafın kısası kitaba gelecek olursak tam bir J.K. Rowling kitabı. Harika bir kurgu, derinlikli ve renkli karakterler, enfes bir Londra atmosferi -ki henüz Londra’ya gitmemiş biri olarak bu seneki tatilleri iple çekiyorum- ve her şeyden önemlisi sürükleyici ve günümüzde geçen ama eski tarz (old school) nefis bir polisiye...
İster bir Rowling hayranı olun
ister olmayın eğer siz de uzun zamandır şöyle eski tarz Komiser Columbo vari
bir polisiye olsa da okusam diyorsanız hemen ama hemen bu kitabı edinin derim.
aynı yıldızın altındayı cok okumak ıstedım ama fıyatı bıraz pahalı geldı bende okumayak ıstıyorum ya *-* sıze ıyı okmalar bloğuma beklerım sevgıler
YanıtlaSilDehan'a bu harika kitap tavsiyeleri ve yorumlari icin cok tesekkürler!
YanıtlaSilGiz'im, senin de yeni yilini yürekten kutluyorum ve bu yilin sana bol sans, ugur, saglik ve mutluluk getirmesini diliyorum canim. Öpüyorum seni!
Selamlar, Ayse
Dehan ! nefis tavsiyeler ve yorumlar.. ben bu posta bayildim.. sikca tekrarlamani dilerim, cani gonulden... !
YanıtlaSilKaplumbağa Terbiyecisi'ni yazın okumuştum, çok keyifli ve bir o kadar da öğretici bir kitap ;)
YanıtlaSilİşte, yalnızca Paris'te bir dolmuşta tesadüfen karşılaşıp karşılıklı olarak yalnızca 10 15 dakika konuşabilmiş olsak da, ben seni bu yüzden çok seviyorum! Sayabileceğim onlarca nedenin yanında benim gibi gerçek bir kitap kurdu olduğun ve her post'unda "Aaaa bu da ortak çıktı" dediğim için. Çocukluğumda okuduğum Agatha Christe romanlarının haddi hesabı yok. Bir de kırmızı kaplı bir seri vardı, dört çocuğun maceraları. Onların Türk versiyonu vardı bir de, okudun mu bilmiyorum ama ben de bayılırdım bu tarz romanlara. Tıpkı Harry Potter'a bayıldığım, her kitabını aldığım ilk gün bitirdiğim gibi... Bir de Londra'ya gidip de post hazırladığını düşünemiyorum. Her satırında kendimi bulacağım, eminim. İyi ki varsın Gizem! Sen hep yaz, biz de hep okuyalım e mi?
YanıtlaSilÇok sevgiler,
Zeynep
Bence de hiç bitmesin kitap okuma aşkımız...yeni dünyalar keşfetmek, yeni hayaller kurmak ve tatlı yolculuklar için...
YanıtlaSilKeyifli kitap tanııtımlarınız için teşekürler Gizemcim, ayrıca fotoğrafların güzelliği de göz kamaştırıyor, ellerine sağlık:))
The Fault in our Stars- Almancasini okudum ve bende cok begenmistim :)
YanıtlaSilMutluluk veren ve yazdıklarımı güzelleştiren yorumlarınız için çok ama çok teşekkür ederim :)
YanıtlaSil