Küçükken
sevdiğiniz bir şey sonsuza dek zihninizde kalır derler. Çanakkale benim
küçükken sevdiğim, çok sevdiğim bir şehirdi. Teyzemler bu deniz kenarındaki
güzel şehirde yaşadığından senede en az 3-4 kez tatillerde onları ziyarete
giderdik. Kuzenlerimizi görecek olmanın sevinciyle gidiş yolu geçmek bilmezdi.
Küçüklüğümüze dair yaşanan onca şey ne kadar bölük pörçük ve silik olarak
kaldıysa zihnimizde Çanakkale hatıraları da bir o kadar canlı ve net kazındılar
belleğimize.
Eceabat’a
gelince karşıya geçmeden önce duyulan o somut heyecan, bana her daim hüzünlü
gelen boğazı geçerken “Dur Yolcu!” yazısını okuyup şehitlikleri içimizden her
seferinde saygıyla selamlayışımız ve henüz üzerinden bir yüzyıl geçmemiş yakın
tarihte yaşananları okuduklarımızdan zihnimizde canladırmaya çalışmamız dün
gibi aklımda.
Bu sene yaz
bitmeden bir haftasonu Çanakkale’ye gitmeye niyetlenip şehrin nefes alışını
hissedebilmek için merkezde bir otelde yerimizi ayırmıştık. Des Etrangers
isimli asırlık otele yolumuz bu şekilde düştü. Her detayı son derece özenli ve
tarih kokan yapıda konaklamaktan çok keyif aldık.
Özellikle size
kendinizi evdeymiş gibi hissettiren kahvaltıları mütevazi, bir o kadar da
lezizdi.
Cuma günü iş
çıkışı yollara düşüp akşam vardığımız şehrin 15 sene önceki kadar tanıdık
olması, o zamanlar çok uzak gelen mesafelerin şimdi çok kısa gelmesi hem
büyüdüğümü hem de zaman kadar mekanın da izafi olabileceğini bir kez daha
anımsattı bana. Sahilde bir
balıkçıda akşam yemeği yiyip kordon boyu yürüdük. Ayaklarım gayriihtiyarı beni teyzemlerin
evinin önüne götürdü. Kafamı yukarıya kaldırıp oturdukları apartmanın balkonuna
baktım ve o balkonda ettiğimiz nice kahvaltılar, sohbetler dalgalar halinde vurdu
zihnime. Hüzünle karışık bir mutlulukla doldu içim.
Ertesi gün Troya
ardından Assos’a gitmek üzere yola koyulduk. Çanakkale’deki ayçiçeği tarlaları
o kadar güzeldi ki durup her fırsatta fotoğraf çektik.
Troya’ya vardığımızda
öğle sıcağında nefes almakta zorlanır haldeydik ama bu yıldıramadı bizi :)
Elimizde şemsiyemiz (Japonlar gibi :p) antik kenti gezdik.
Assos’a
vardığımızda akşamüstü olmuştu. Buradaki köylü kadınların yaptığı yerel
yazmalardan aldık.
Kumda dibek
kahvesi yanında nargile içerken güneşin turuncu çatılar üstüne alçalışını
izledik.
Şehre
döndüğümüzde akşam olmuştu. Blog dünyasından tanıyıp da tanımadan bu kadar
sevdiğim arkadaşım Nevruz ile buluştuk. Sohbet ne güzel aktı, sıcak yaz
gecesinde uzun zamandır görmediğim bir şehirde uzun zamandır görmemişim hissi
ile ilk kez gördüğüm arkadaşımla hasret giderdik.
Ertesi gün yola
çıkmadan güzel arkadaşım Nevruz ile Aynalı Çarşı’ya yürüdük. Uzun yürüyüşümüz sırasında kah bir seyyar kitapçı kah bir seramik dükkanı takıldı objektifime :)
Çarşı dönüşü yola çıkmadan önce, Çanakkale'nin olmazsa olmazı peynir helvası almak üzere otelimizin yanındaki dükkana girdik. Burada son derece lezzetli ve hafif (yağı diğer peynir helvalarına göre çok daha azdı) helvamızı dondurmayla yerken sevdiklerimize de getirmeyi unutmadık :)
Çanakkale tarihi
anlam ve önemi yüzünden benim gözümde diğer şehirlere göre daha bir Atatürk şehridir. Bunun zamanla değişmemiş olması, halkın modern ve özgür
duruşu, ayrıca gururlandırdı beni. Çanakkale’de en çok neyi sevdiğimi sordum
kendime. İnsanların birbirinin hayatına müdahele etmeden rahat yaşamaları,
üniversiteli gençlerden fışkıran hayat enerjisini somut olarak
hissedebileceğiniz bir hoşgörü ortamının olması ve sokaklarda, Anadolu’nun birçok
şehrinin aksine, bakışları ile dahi sizi yargılamayan, rahatsız etmeyen modern
halkını sevdiğime karar verdim.
Feribot’a binip
karşıya geçtiğimizde iskeleye çok yakın olan Suvla isimli şarap evine birkaç
şişe şarap almak üzere uğradık. Bu kadar güzel, Avrupa standartlarında bir yer
ile karşılaşacağımızı bilmiyorduk.
Buradaki şarap ve peynirlerden tatmak, doğal
ürünlerini ve şaraplarını tek tek seçmek iki saatten fazla zamanımızı aldı.
Seçtiğimiz her şarabı ayrı sevdik. Yemekleri de bir o kadar güzel olan Suvla’dan
ayrıldığımızda akşamüstü olmuştu.
Eceabat’ın
virajlı yollarından geçerken her okuyuşumda tüylerimi ürperten yazı ile veda
ettim bu güzel şehre…
“Dur yolcu!
Bilmeden gelip geçtiğin, bu toprak bir devrin battığı yerdir!"
Ah en sevdiğim yer Liseyi orada okudum ve fotoğraflarla tekrar gitmiş oldum sayende iyi ki yazmışsın bu yazıyı ellerine sağlık =)
YanıtlaSilÇok teşekkür ediyorum :)
SilGizemcim! Harikasın, fotoğraflar harika, sana da bloguna da bayılıyorum! hep instagramdan yorum atıyorum ama burayı da okuyup geçemedim bu güzellikler karsısında! öpüyorum güzel cumalar
YanıtlaSilçok teşekkür ediyorum tatlım ne kadar içten yazmışsın çok mutlu oldum :)
Silçok güzel anlatmışsınız bazı cümlelerinizi tekrar tekrar okudum öğrencilik yıllarımı geçirdiğim şehri bu denli güzel aktarmanızı, betimlemenizi tekrar tebrik ederim çok keyifli bir post olmuş :)
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim beğeniniz beni çok mutlu etti :)
SilYine birbirinden şahane kareler, ayçiçekli olan fotoğrafına bayıldım! Işığına sağlık Giz'ciğim!
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim Noni'm :)
SilÇok güzel anlatmışsın Gizem`cim. Çanakkale`ye hiç gitmedim ama bir gün gitmeyi çok istiyorum.
YanıtlaSilÇok teşekkürler tatlım, dilerim gidersin benim için yeri çok ayrı bir şehirdir Çanakkale :)
Silcanım ne güzel anlatmışsın
YanıtlaSiliçim eridi
öyle ülperdim ki, tüylerim halaa havada
Çok teşekkürler beğenin için canım benim :)
Sil