“Birisine aşık olmak yeni bir eve taşınmak
gibidir. Önce, yeni olan her şeye aşık olursunuz, her sabah uyandığınızda,
birisinin kapıdan koşarak girip size korkunç bir yanlışlık yapıldığını aslında
bu kadar muhteşem bir yerde yaşamamanız gerektiğini söylemesinden korkarak, tüm
bunların size ait olması karşısında şaşkınlık duyarsınız. Yıllar geçince
duvarlar eskir, ahşap kaplamalar şuradan buradan parçalanmaya başlar ve siz
evinizi artık kusursuz güzelliği yüzünden değil, daha çok kusurları için
seversiniz. Köşe bucak her yerini bilirsiniz. Hangi döşeme tahtası üzerine
basınca hafifçe esner ya da hangi dolap kapağı gıcırdamadan açılır tam olarak
bilirsiniz. Bunları yaşadığınız yeri eviniz yapan küçük sırlardır.”
Eşimin okuduğu
benim de merakla göz gezdirip okumak için sıraya girdiğim “Ove Adında Bir Adam”
sayfalarını karıştırırken karşıma çıkan satırların hem hüzünlü hem de
sarsıcı gerçekçiliği ile şimdiden duygusal olarak beni derinden etkiledi. Yıllarca
birlikte olduğumuz, sevdiğimiz kişiyi kaybedince yaşanan acı ancak bu kadar
yalın, ajite etmeden ancak gerçeğin ağırlığı ile içinizi burkacak bir şekilde
anlatılabilirdi. Çoğumuz aşkı tatmışızdır hayatımızda. Ve yaşarken gerçek
olamayacak kadar mükemmel bu duyguyu hissettiren kişi elimizden kayıp
gidecekmişçesine korkmuşuzdur. Yılbaşı sabahı hediyelerinin ağacın altında
olduğunu bilse de aklında geldikçe yatağından kalkıp ağacı yoklayan bir çocuğun
naif heyecanına benzer bu korku. Yıllar geçer sahip olduğumuz şey zamanla gözümüzdeki
kusursuzluğunu yitirir ve o kusurlar aslında birlikte yaşamışlığın izleri
olarak daha bir değerli olur bizim için. Karşımızdaki insanı kusurları için severiz, bize ait olan birlikte yarattığımız o kusurlar için.
“Her zaman diğer
insanlarla bir şeyler yapmak için yeteri kadar zamanımız olduğunu düşünürüz.
Sonra bir şey olur ve kendimizi “eğer”, “keşke” gibi kelimelere tutunurken
buluruz.”
“Ve zaman tuhaf
bir şeydir. Çoğumuz sadece önümüzde uzanan, gelecek zaman için yaşarız. Birkaç
gün, haftalar, yıllar. Bir insanın muhtemelen hayatındaki en acılı anlardan
birisi, ileriye bakmaktan çok geriye bakabileceğini anladığı yaşa ulaştığı
zamandır. Ve zaman daha fazla önümüzde uzanmadığı zaman başka şeyler için
yaşamak zorunda kalırız. Hatıralar belki. Elimiz bir başkasının eline
kenetlenmişken geçirilen güneşli akşamüstleri. Çiçek tarhlarının taze kokusu,
bir kafede geçirilen Pazar günleri. Belki, torunlar.”
Henüz 30 yaşında
olmama rağmen geçtiğimiz sene benim için oldukça zorlu bir yıl olarak geçti. Zor
bir dönemden geçerken bile hiç ölmeyecekmiş gibi, gelecek güzel günlerin hayali
ile “an”a daha az değer verdiğimi fark ettim. Ove’nin de fark ettiği gibi, su
gibi geçen/geçecek yıllar sonrasında daha fazla önümüze bakacak zaman
kalmadığını ileride belki de acı bir şekilde fark edeceğiz. O zaman belki sevdiğimiz insan da yanımızda
olmayacak ve biz dönüp geçmiş günlerin mutluluğuna sığınarak yaşananların her
anını hatırlamak için, kıyıda köşede gizli kalmış mutluluk kırıntılarını gün yüzüne
çıkarmak için kendimizi zorlayacağız. O yaşa geldiğimde ben keşke ya
da eğer demek istemiyorum. Bundan sonra her anı son anmış gibi ve her
saniyesini zihnimde canlı tutabilecek şekilde yaşamak istiyorum. Kitabın da
dediği gibi, onca zaman sonra belki de elimizde kalacak tek şey hatıralar
olacak, hala zamanımız varken ileride hatıraya dönüşecek şimdiki anları bir hediye olarak görüp dopdolu yaşayabiliriz hepimiz…
Ne güzel anlatmışsın.. Eminim kitap da bir o kadar güzel ve gerçekçi ki bu kadar etkilemiş.. Haklısın.. Ben de zamanımız varken henüz daha fazla anı biriktirelim derim.. Çok şükür bunu fark edebilene, fark ettirene...
YanıtlaSilGünlük hayatta aklından çıksa da arada bir durup nefes alıp hatırlamalı insan, yoksa geriye en acısı pişmanlık kalabiliyor... Sevgiler...
SilGerçekten çok derin yazılmış. Kitabı bulursam mutlaka alacağım.
YanıtlaSilBu arada görsellere bayıldım Giz!
Çok çok teşekkür ederim Rubi'cim :) Sevgiler...
Sil30 yaş aydınlanması buna denir işte !
YanıtlaSilşaka bir yana bu eşiği geçtikten sonra gerçekten daha bir farklısın. ben ise 40 yaş
eşiği. olsa olsa Camus nun anlamsızlığı diye adlandırırım durumumu. sevgili giz yazılarını
özlemişim. çok güzeldi..
Çok teşekkür ediyorum Buket'cim :)
Silaldım takibe
YanıtlaSilTeşekkürler :)
Silkitabı nereden bulabiliriz
YanıtlaSil