Balayı Hikayesi Vol. 3 - Oia
Gelelim balayı hikayemin 3. kısmına, bugün sizlerle Oia'ya gideceğiz :) Kaldığımız Thira'dan daha çok hoşuma giden bu yeri neden daha çok sevdiğimi çektiğimiz fotoğraf kareleri ile anlatmaya çalışacağım. Bu post ile birlikte Santorini'yi sonlandırıp, Mykonos için de tek bir post yaparak balayı hikayemi sonlandıracağım :) Öncelikle söylemek istiyorum ki Oia da Thira gibi set üstüne kurulmuş bir yerleşim alanı ve bu meşhur mavi kubbeler Oia'da bulunuyor.
Merkeze girişte Oia meydanına bir göz atalım. Burada turistlerin büyük bir ilgi ile ziyaret ettikleri bir kilise bulunuyor.
Aşağıda yer alan evlerin bir kısmı otel bir kısmı ise yerleişim birimi. Çoğunun varlığı yüzyıllar öncesine dayanıyor, taşlara oyulmuş bu yapılarda konaklamanın çok daha farklı bir keyfi olacağına inanıyorum. Santorini'ye bir daha gidersem Oia'da kalırım dememin bir sebebi de bu.
Meydanın devamında yol sağ ve sol olarak ayrılıyor, aşağıdaki karede sol tarafa doğru gidiş yer alıyor. Bu yolun sonunda bir sürü salaş balık lokantası, sanat galerisi ve minik otel var. Asıl hediyelik eşya dükkanları, daha lüks restaurantlar, mavi kubbeli yapılar ve güneş batımının izlendiği yer ise sağda yer alıyor.
Biz sağ tarafla devam ediyoruz aşağıda yer aldığı üzere :)
Daracık sokaklar, beyaz evler, rengarenk begonviller Santorini'nin vazgeçilmez görüntülerinden.
Çok hoşuma giden sanat galerinden biri. Cam ve metalin birlikte kullanıldığı eserlerin yer aldığı sergi aynı anda Mykonos ve Atina'da da vardı.
Denize açılan güzel bir sokak arası bulunca poz vermemek olmaz. Zaten Santorini ile ilgili paylaşmak istediğim diğer bir şey poz vermek için insanların sıraya girmesi. Güzel bir köşe bulup fotoğraf çekmeye başlayınca sizi görüp , o köşeyi beğenip poz vermek için sıraya giren insanlar oluyor. Doğal olaral gerilip kısa kesmek zorunda kalıyorsunuz. Bunu Oia'da da, Thira'da da yaşadım, kimi zaman gülümsedim, kimi zamansa "yaratıcılığınızı kullanıp siz de bir köşe bulun başımda durmak yerine" demek istedim.
Fotoğraflarda çok belli olmasa da hava o gün inanılmaz sıcaktı ve güneş tepemizdeyken daha fazla gezemeyecek hale gelince oturup soğuk bir şeyler içmeye karar verdik. Manzarası en güzel yer Tepsyr adlı cafe- restaurant'dı. Daha sonra burada akşam yemeğine de geldik (o gece için buraya tıklayabilirsiniz) ve ondan da çok memnun kaldık. Yunanistan'da hiçbir yer ucuz değil, hatta bazı yerler aşırı fiyatlı. Başlangıç olarak söylenen kalamar 30 TL bile olabiliyor. Ortalama akşam yemeklerinde 80- 100 euro'yu gözden çıkarmalısınız. Teypsyr benim için fiyat/kalite oranı en yüksek yerdi.
Düğün hazırlıkları, telaşı derken verilen birkaç kilo benim için çok cesaretlendiriciydi. Aşağıda da gördüğünüz üzere sıcağa rağmen menüden bana göz kırpan waffle'ın cazibesine karşı koyamadım :))
Manzara bahsettiğim kadar güzel değil mi? (aşağıda 2.karede asılmış çamaşırlara dikkat :) )
Tatlı sonrası biraz daha gezerek dar sokakların patika şeklinde aşağıya indiği kısma gittik.
Oia'da geçen günün akşamında Thira'ya geri döndük. Günbatımında harika bir manzaraya sahip olduğunu duyduğumuz Rastoni'de yemek için 2 gün önceden rezervasyon yaptırmıştık.
Birçok insandan methini duyduğumuz Rastoni adlı restaurant'da başlangıç olarak ahtapot salatası, dolma, kalamar, ana yemek olarak da somonlu risotto tercih ettik. Dolma ve ahtapot salatası lezizdi, kalamar idare ederdi, pestolu somonlu risotto ise inanılmaz lezzetliydi. Yine de deniz ürünlerini bizim sahil restaurant'larımızda çok daha başarılı olduğu kanısındayım. Bu tatlar bize ait ama onlar kadar başarılı marketing'ini yapamıyoruz. Aynı şekilde denizimiz, iklimimiz de çok daha güzel ama onun da pazarlaması bir dereceye kadar yapılıyor. Gördüğümüz turistlerin %90'ı İngiliz ya da Amerikalı'ydı, gelir getiren ve o bölgenin gelişmesini sağlayan bu turistler neden bize gelmiyor da bu kadar yakınımıza geliyor?
Tatlı olarak menüde "Greek Baklava" olarak yer alan Baklava, yanında da "Greek Coffee" olarak yer alan Türk Kahvesi içtik.
Baklava tat olarak bizimkisi ile aynı, ancak kahve çok lezzetsizdi. Kahvenin çekirdeğinden mi, pişirmesinden mi bilemiyorum denemek adına birkaç yerde daha içtik hepsinde aynı.
Baklava tat olarak bizimkisi ile aynı, ancak kahve çok lezzetsizdi. Kahvenin çekirdeğinden mi, pişirmesinden mi bilemiyorum denemek adına birkaç yerde daha içtik hepsinde aynı.
Sonuç olarak Santorini'yi beğendim, eğer Türkiye'de yaşamayan birisi olsaydım çok daha beğenirdim ancak sahip olduğumuz güzellikleri bilince insan her gördüğünü ister istemez kıyaslıyor ve "Biz neden yapamıyoruz?" noktasına geliyor. Bir daha gider miyim? Oia'da kalmak ve fotoğraf çekmek için belki çok sonra giderim. Ancak, her sene Marmaris'e gittiğim gibi gitmem. Yunanlılar mimari olarak düzenlerini oturtmuşlar ve ilk bununla çekiyorlar turistleri. Mavi kubbeler, beyaz evler, begonviller büyülüyor. Aynı zamanda sokaklar çok temiz ve düzenli, dükkanlar elit. Bizim güney kıyılarımızda büyük oteller var, sınırları çizilmiş, çarşılık yerler dağınık, dükkanlarda çalışanlarsa turistleri bıktırıyor. Alaçatı'da oturtulan düzen daha da yaygınlaşır ve düzgün bir şekilde pazarlanırsa çok daha fazla insan çekebileceğimize inanıyorum. Restaurant'larımız, beachlerimiz zaten muhteşem. Turistlerle ilgilenen insan kalitesi ve mimarı yapı kalitesinin yükseltilmesi şart. Bu yazdıklarım Santorini hakkında kötü değil, Türkiye hakkında iyi şeyler. Yoksa Santorini'ye de gidin, gezin pişman olmazsanız, yalnızca ülkeniz adına "biz daha iyisini yapabiliriz"i gezinizin her anında söyleyeceğinizi şimdiden garantileyebilirim :))