Sahiplenme duygusu insanoğluna nereden gelmiştir hiç düşündünüz mü? Bir şey görüp beğendiğimizde bizim olsun isteriz. Bizim olan şeylerle duygusal bağ kurarız. Hepimizin bir uğuru ya da anlam yüklediği eşyası vardır. Kaybetsek ya da başına bir şey gelse çok üzülürüz. Bu eşya ilk kazandığımız para ya da sevdiğimiz bir insanın hatırası olabilir. İlk kez para kazanmanın sevincini ya da sevdiğimiz insana duyduklarımızı maddelere yükleriz. Oysa bu duygular onlardan bağımsız olarak bizimledir, içimizdedir.
Çok zaman önce 'Bir Çift Yürek' adlı bir kitap okumuştum. Kitabın kahramanı Aborjin'lerle bir yolculuğa çıkacaktı ve bu yolculuk öncesi Aborjin'ler kitabın kahramanını tepeden tırnağa soyarak tüm eşyalarını yakmıştı. Cüzdanında sevdiği insanların resmi, uğurlu parası ve onun için anlamlı olan yanında taşıdığı tüm şeyler alevle birlikte kül olmuştu. Yolculuğun başında ona bir şey ifade etmeyen bu eylem aslında maddi bağ kurduğu tüm maddelerle arasındaki bağı ayırmak için yapılmıştı. Şimdi aklınızda şöyle bir soru oluşabilir, 'Peki o zaman hiçbir şeye sahip olmayalım m?' Bu bir şeylere sahip olmayın anlamına gelmiyor. Ama sahip olduğunuz şey sizin için aynı zamanda da vazgeçilebilir olsun. O maddenin size yaşattığı hislerin sahiplikle sınırlı olmadığını bilin. Ne kadar çoğuna sahip olursanız değil, ne kadarından vazgeçebilirseniz o derece çoğalırsınız. Aynı şeyi insanlar için de düşünün. Gerçek sevgi insan bedeniyle, zihniyle sınırlı değildir. Evrendeki kollektif sevgi bilincine dahil olmak sevdiğimiz insana 'sahip olmak' edimini gerektirmez. Severek okuduğum başka bir kitabın sonunda çok etkilendiğim bir metin geliyor aklıma. 'Brida' isimli kitapta ruh eşini ararken ruh eşlerini bulan Brida bir seçim yapmak zorundadır. Kaybetmek zorunda olduğu ruh eşi ona şöyle der: 'Hiç kimse o akşam bizim gördüğümüz gibi bir günbatımına sahip olamaz. Tıpkı yağmurun camlara çarptığı bir ikindiye ya da uyuyan bir çocuğun huzuruna veya dalgaların kayalara vurduğu o sihirli ana kimsenin sahip olamayacağı gibi. Yeryüzü'ndeki güzel şeylere kimse sahip olamaz, ama onlar tanıyabilir ve sevebiliriz. Tanrı insanlara kendini böyle anlarda gösterir. Bizler güneşin, ikindi vaktinin, dalgaların, hatta Tanrı'nın görüntüsünün sahibi olamayız, çünkü bizler kendimizin sahibi olamayız. İnsanlara armağan olarak çiçek verirler, çünkü çiçekler Aşk'ın gerçek anlamını taşırlar. Bir çiçeğe sahip olmak isteyen, onun güzelliğinin soluşun seyretmek zorunda kalır. Ama bir tarladaki çiçeğe sadece bakmakla yetinirsen, o hep seninle olacaktır; çünkü çiçek akşamın ve günbatımının ve nemli toprağın ve ufuktaki bulutların bir parçasıdır.' Buna karşılık Brida da: 'Senin hiçbir zaman benim olmayacağını, o yüzden de seni hiç kaybetmeyeceğimi öğrendim. Seni her zaman hatırlayacağım, sen de beni hatırlayacaksın; tıpkı akşamı, camlara çarpan yağmuru, sahip olmadığımız için hep bizimle olacak her şeyi hatırladığımız gibi hatırlayacağız birbirimizi.'demiştir. Sevgiyi, değer vermeyi sahiplik sınırının dışına çıkararak sonsuzluğa taşıyan bu aşk benim gözümde Brida'nın diğer ruh eşiyle yaşadığı aşktan daha kıymetlidir. Kişi yakınındakini sevebilir ve yanında olduğu sürece de büyük bir değişiklik olmadıkça o kişiyi sevmeye devam edecektir. Ancak bir daha görmeyeceği birisine aynı sevgiyi yaşatabilmek, o insana sahip olmadan da sevebilmek aşkın gerçek anlamını taşır.
Sahiplenme duygusu size sahip olduğunda oturup bir düşünün, hayatınıza şöyle bir bakın. Nelerden vazgeçemeyecek gibisiniz? Oradan başlayın. Hayatınızdan ya da elden çıkarın demiyorum fakat bağlarınızı cismi, maddi kalıpları aşacak şekilde gevşetmeye çalışın. Vazgeçmek zorunda olduğunuz değil, vazgeçebildiğiniz oranda çoğalmak için yapın bunu...
ne kadar güzel anlatmissin ya. bende materyalizmi hep bu kapitalist dünyanin en bulasici hastaligi olarak görüyorum. insanlar gittikçe soyut seyler somutlastirmaya çalisiyor. disi hos içi bos insanciklara hitap eden birsey bence. dedigin gibi 'vazgeçebilmek' büyük çaba gerektirtiyor bu zamanda. ne mutlu basarabilenlere (:
YanıtlaSilGiz'mm çok güzeldi..
YanıtlaSilsahiplenme duygusu denince aklıma can yücel'in şiirinden
"..Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem " dizesi geldi.
duyduğumuz sevgiyi,bağlılığı yeterli ölçüde kullanmalıyız öyleyse.ozaman daha az üzülür daha çabuk atlatırız bazı şeyleri.
bir pay çıkarımı daha kendime..teşekkürler kuzu;)
Hmmm..
YanıtlaSilCok dogru anlatmissin canim..
sahiplenmek.Bu zayif noktam iste.
hemen birine sahipleniyorum ve bu yüzden de insanlari cok cabuk sikabiliyorum:/..
Ama cok guzel yazmissin:)
Dikkate alicam:p
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilÇoğu zaman düşündüğümüz ama ifade edemediğimiz sözleri ne güzel yazmışsın Giz :) Keşke bir de uygulayabilsek bunları...
YanıtlaSilBugün Elif Şafağın köşe yazısını okurkende aynı hislere kapıldım... Vazgeçmek üzerineydi yazısı... Ve aklıma çok etkilendiğim 'Aşk' kitabındaki şu sözler geldi;
'Bırak hayat sana rağmen değil seninle beraber aksın. Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?'
Mutlu olmadığımız her konuda vazgeçebilmek gerekir, bu bir iş, bir ilişki, aklımıza gelebilecek herşey olabilir...
Yani vazgeçmek kazanmaktır aslında çoğu kez... :))
TurquAzria'cım maddeye değer yüklemek ve soyutu somutlaştırmak evren kurulalıberi var ne yazık ki.Hatta eski devirlerde putlara tapmak da buradan çıkmış, insanlar ilahi duyguları kalplerinde ve zihinlerinde tutamayacaklarından korkunca maddeye aktarma ihtiyacı hissetmişler. Yasak olmasının sebebi de bu aslında, insanı tekrar maddeden uzaklaştırmak. Bu insancıklar çoğunluğu oluştursa da, ne mutlu ki vazgeçmek isteyen ve deneyen bir azınlık da var canım :)))
YanıtlaSilStory'm çok güzel ve yerinde bir alıntı bu. Yazımda bahsetmeyi atladığım bir şeyi sen söylemişsin ve ne de iyi etmişsin babym. İnsan sahip olduğu kadar başkası tarafından sahiplenilme hakkını da karşı tarafa vermiş oluyor. Böylelikle çift taraflı bir mahkumiyet işliyor aralarında. Kuzu yorumunla ben de bir çıkarım yaptım, yazıya ek olsun bu da :)) öpüyorum babymi :)
Hehe Rory'm hiç sahiplenmemek de olmaz ama vazgeçebilecek gibi sahiplen. Elindeyse o ilişki, avucunun içinde sıkma ama avucunu tamamen de açık bırakma parmakların kavramaya hazır yarı açık dursun babym :))
YanıtlaSilYüksel'cim "Aşk" adlı kitap benim de çok etkilendiğim bir yapıttır. Bu güzel alıntının anlattığı şeyde direnme var, sahip olmaya çalıştığımız her an aslında hayata direniyoruz. İnsan müthiş bir manzaraya ya da gün batımına shaip olabilir mi? hayır. Ama sahip olmak için çabaladığı onca zaman hayata da direnmiş olur. Oysa ki bıraksa ve o güzelliğin anını yaşayarak sonsuzlaştırsa hayatla bir olmuş ve hayatın akışıyla yol almış olacak. Güzel yorumun için çok teşekkürler canım :))
aynen, iste o azinlik bu dünyayi ayakta tutuyor. yoksa ohooo, o insanciklara kaldigimizi düsünmek bile istemiyorum (:
YanıtlaSilmoda dünyası tamamen bu dediklerini içeriyor aslında mesela bir çantaya aşık oluyorsunuz ve onu istiyorsunuz doğal olarak rüyalarınıza falan bile girebiliyor illaki onu istiyorsunuz, bazen duygularımızın önüne geçemiyoruz biz kadınlar :/
YanıtlaSilCanım inan ben de düşünmek bile istemiyorum. Aslında matrix'deki gibi genel bir kış uykusunda olsa herkes, azınlık da olmasa daha mutlu olur insanlar. Daha tek tip, derinlemesine düşünmekten kaçınanlar güruhu olarak yaşamlarına devam ederler. Bu şekilde, bilmek isteyenler umarsızca, şuursuzca yaşayanlar karşısında daha biçare oluyor :)
YanıtlaSilWaowwwwwwwwwwwwwwwwwwww ! blogaa girerr girmezz blogunn dikkatimiii çektiiiii devrimm geçirmişş blogunnn :D Mukemmell olmuss gizimmm cokkkk güzelll cokkkk begendımmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmm :D !
YanıtlaSilÇok teşekkürler canım:) öpüyoruuum çook :****
YanıtlaSilbu karşılıklı mahkumiyetin sınırları zorlamadığı sürece iyi bişey olduğunu söyleyebiliriz sanırım kuzum.yani öyle gibi:s:))
YanıtlaSilbende öperim bebeimi:**
Evet baby'm aynen böyle de söyleyebilirz. İki tarafın da birbiri üzerinde mahkumiyet değil hakimiyet kurduğu dengeli bir ilişki en güzeli :) öperim güzel kuzumu :))
YanıtlaSilheheh şimdi oldu ozaman baby'mm:)
YanıtlaSil:**
Bir çift yürek adlı kitabı bende okumuştum ama çok uzun zaman geçti üzerinden adını bile unutmuştum kitabın sen yazınca hatırladım.Çok güzel bir yazı hazırlamışsın canım keyifle okudum.
YanıtlaSilStory'm :****
YanıtlaSilRebel'cim keyif alman beni çok mutlu etti, zihnimdekileri okuduğum kitapların süzgecinde aktarmaya çalıştım canım :))
İşte olay budur! Olumlamaların, reikinin hatta insanlığın özünde bu var. Ama anlamak ve uygulamak işimize gelmiyor tatlım benim.
YanıtlaSilEdi'm evet çok haklısın bilsek de doğru yolu yürürken illa saptıracak bir şeyler oluyor oradan. Sonra sil baştan. Özünü biliyoruz halbuki :/
YanıtlaSil